Osmanlı Son Dönem Fikir Akımları ve Temsilcileri

Osmanlı Devleti’nin son döneminde devletin kötü gidişi üzerine ortaya çıkan Düşünce Akımlarına kısaca değinelim .

Öncelikle bu fikir akımlarının gayesi Osmanlı Devleti’nin dağılışına engel olmaktır.

Genellikle birbirleri ile farklı zamanlarda etkili olmuşlardır. Fakat aynı anda iki fikir akımı birden ön planda yer almamış denilemez.

Genellikle fikir akımları Osmanlı aydınları tarafından yürütülmüştür. Her akımın önemli temsilcileri dönemin aydınlarıdır.

Bu düşünce akımlarının hepsi Osmanlı Devletinin son yüzyılında ( Fransız İhtilali sonrası ) ve özellikle de Tanzimat Fermanı’ndan sonra ortaya çıkmıştır.

Bu fikir akımlarını şöyle sıralayabiliriz ; Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık, Türkçülük.. Bu akımların yanı sıra Türkçülüğün ideal halini almış büyük boyutu Turancılık ve merkezi yönetim biçimine karşı çıkan Adem-i Merkeziyetçilik de yan fikir akımları olarak eklenebilir.

1 – ) Batıcılık : Bir fikir akımı olarak Batıcılık ilk ortaya çıkan fikir akımıdır diyebiliriz. Çünkü Osmanlı Devleti’nde sorunların ortaya çıkmasıyla yenilik çalışmaları başlamış. Dolayısıyla Batılılaşma da başlamıştır. Lale Devri’nden itibaren Batı örneğinde yeniliklerin askeri alan dışında da gerçekleştiğini söyleyebiliriz. ( Özellikle askeri alanlar dışundaki alanlarda İlk Batılılaşma Lale Devrinde görülmüştür )

II. Mahmut döneminde Avrupa’ya gönderilen öğrencilerin de ülkelerine dönmesiyle Batıcılık Osmanlılarda belirgin hale gelmiştir. Avrupa’dan gelen öğrenciler özellikle Fransız Devrimi’nden etkilenerek Osmanlı ülkesinde Batıcı bir anlayış sergilemişlerdir.

Batıcılık Osmanlıların son dönemine kadar etkili olmuştur. Hatta Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında da Türkçülük ile birlikte en etkili olan fikir akımıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan İnkılaplarda ve Atatürk İlkelerinden İnçılapçılık ilkesinde bu fikir akımının etkisi görülebilir.

Türkçülerin Turan idealine karşılık Batıcılar İrfan idealini benimsemişlerdir.

Batıcılar kendi aralarında ayrılırlar. Abdullah Cevdet gibi isimler Batının gülü ve dikeni ile yani her yönüyle alınmasını isterken kimisi sadece ilim ve irfan yönüyle alınmasını kültürel özelliklerinin alınmamasını savunmuştur.

2 – ) Osmanlıcılık : Tanzimat Fermanı’ndan sonra etkili olan bir düşüncedir. Osmanlı ülkesinde yaşayan bütün tebaanın yani halkın dil, din, ırk farkı gözetilmeksizin eşit olması gerektiğini düşünen fikir akımıdır.

Tanzimat ve Islahat Fermanı bu akımın bir sonucudur diyebiliriz. Çünkü bu fermanlarda azınlıklara ilk kez geniş haklar verilmiştir. Osmanlıcılık fikir akımı Genç Osmanlılar Cemiyeti tarafından benimsenmiştir. Bunların en önemli temsilcileri Namık Kemal, Ziya Paşa ve Şinasi’dir.

Osmanlıcılık fikir akımı Balkan Savaşları’na kadar etkinliğini korumuştur. Balkan Savaşları’nda (1912) Osmanlı Devleti’nin içerisinde yer alan Balkan azınlıklarının düşmanlıkları görülünce bu fikir akımı etkisini kaybetmiştir. Balkan Savaşları’ndan sonra İslamcılık fikir akımı en etkili hale gelmiştir.

3 – ) İslamcılık : Osmanlı ülkesinde yaşayan Müslümanların birliğini savunan bir anlayıştı. Ülkenin sadece müslümanlardan oluşması düşünülüyordu.

İslamcılık anlayışını en iyi Sultan II. Abdülhamit uygulamıştır. Bu akımın temsilcileri arasında Mehmet Akif Ersoy, Bediüzzaman Said Nursi gibi isimler vardır. I. Dünya Savaşı sırasında Müslüman olan toplulukların Osmanlı Devleti’ne karşı savaşması bu fikir akımının zayıflamasına neden olmuştur.

4 ) Türkçülük : I. Dünya Savaşı sırasında İslamcılık’ın etkisini kaybetmeye başlamasıyla sadece Türklerden oluşan bir ülke ideali bu akımı canlandırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında da etkili olmuştur. En önemli temsilcisi Ziya Gökalp’tir.

Batıcılık

Osmanlı Devleti’ nin birçok alanda Avrupa’dan geri kaldığı XVII. yüzyılda herkes tarafından kabul edilmeye başlanmıştı. Bunun bir sonu olarak ıslahat hareketlerinde batılılaşmaya önem verilecekti. İlk olarak askeri alanda başlayan batılılaşma hareketi, daha sonraları devlet ve toplum hayatında da etkili oldu.  Batıcılık, İkinci Meşrutiyet döneminde bir düşünce akımı halini aldı. Bu düşünceyi savunanlar çıkardıkları dergilerde görüşlerini yaymaya çalıştılar. Batının üstünlüğünün bilime dayalı olduğunu ve ona karşı gelmenin doğru olmadığını açıkladılar. Onlar, tek kadınla evliliği, kadın hürriyetini, batılı bir medeni kanunun kabulünü, şeriat mahkemeleri yerine laik mahkemelerin kurulmasını, Latin harflerinin kabulünü, tekke ve zaviyeler ile bütün medreselerin kapatılmasını, fesin kaldırılıp başka bir başlığın benimsenmesini, milli bir ekonominin kurulmasını savunuyorlardı.  Batıcılar arasında görüş ayrılıkları vardı. Batıcıların bir bölümü Avrupa’dan her şeyi almaya gerek yoktur, batılıların teknolojisi alınmalı fakat kültürü alınmamalı görüşündeydi. Diğer bir bölümü ise tek bir medeniyet vardır o da batı medeniyetidir, gülü ve dikeni ile alınmalıdır diyorlardı.

Türkçülük

Türkçülük, dil, tarih ve edebiyat alanlarındaki çalışmalarla, yani bir kültür hareketi olarak başladı. Türkçülük akımı Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarının geçerli olduğu dönemlerde pek yaygınlaşmadı. Ancak bu akımların Osmanlı Devleti’ ni kurtarmaya yetmediği görüldükten sonra, özellikle ikinci Meşrutiyet döneminde Türkçülük akımı güç kazandı. Bu akımın hız kazanmasında, Rusya’nın Türk ülkelerindeki işgalinden kaçan Türkler oldukça etkili oldular.  Türkçülük düşüncesinin öncüleri bir millet; dil, din, soy ve ülkü birliğini oluşturduğunu savunuyorlardı.  Onlara göre devlet ancak; dili, dini, soyu ve ülküsü bir olan topluma dayanarak ayakta durabilirdi.  Bunun için Osmanlı yönetimi altında yaşayan Türklere milli bilinç kazandırılmalıydı. Türkçülük akımı Ziya Gökalp’in katkılarıyla ilmi bir muhteva kazandı. Ziya Gökalp’ e göre Osmanlı Devleti’ nin kurtuluşu ve güçlenişi yeni bir hayata bağlıdır. Bu hayatın üç dayanağı vardır. Bunlardan birincisi Türkçü olmaktır. Dilde, güzel sanatlarda, ahlakta ve hukukta Türk kültürüne bağlanmak gerekir. İkincisi İslam ümmetinden olmaktır. Dini devletten ayırmak şartıyla İslam dininin en yüce din olduğuna inanmak gerekir. Üçüncüsü ise batı medeniyetini benimsemektir.  Bilimde, felsefede, teknikte tam bir batılı kafaya sahip olmak gerekir. Ziya Gökalp, medeniyetle kültürü birbirinden ayırmış, kültürde Türk kalmayı savunmuştur.

Türk Birliği (Turancılık)

Turancılık, bir kültür hareketi olarak başlayan Türkçülük düşüncesinin siyası yönüdür. Amacı, bütün Türkleri bir ülkede bir devlet içinde tek bir bayrak altında birleştirmektir. Bunu, bu düşüncenin en önemli kişisi olan Ziya Gökalp, “Vatan ne Türkiye’ dir Türklere ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan” diyerek özetlemiştir. Bu düşünceyi benimseyenlere Turancı denilmiştir. Turancılar kurdukları dernekler ve çıkardıkları yayın organları ile düşüncelerini açıklama ve teşkilatlanma imkânı buldular. Bu hareket, ikinci Meşrutiyet döneminde aydınlar ve devlet adamları arasında çok sayıda taraftar buldu. İktidarı elinde bulunduran İttihat ve Terakki Fırkası ileri gelenleri tarafından desteklendi. İttihat ve Terakki liderlerinden Enver Paşa, devletin çöküşten kurtulabilmesinin, Turancılığın başarılı olmasıyla mümkün olacağını düşünenlerdendi. Osmanlı Devleti’ nin Birinci Dünya Savaşı’ nda yenilmesi Turancılık hareketini zayıflattı. Turancılar, Türkleri birleştirme ülküsünün Türkiye Türklüğü ile sınırlanması gerektiğini savunmaya başladılar. Enver Paşa buna karşı çıktı. Enver Paşa hayalini gerçekleştirmek için Türkistan’a gitti. Orada bir ordu kurarak, Ruslara karşı mücadeleye girişti, fakat bu savaşlardan birinde şehit oldu. (1922)  Son Osmanlı Meslis-i Mebusanı’ nın ve Kuva-yi Milliyecilerin “Misak-ı Milli” ilkesini benimsemesi, TBMM’nin milli egemenlik anlayışını kabul etmesi gibi sebepler, 1920’den sonra Turancılık hareketini büyük ölçüde zayıflattı. Kurtuluş Savaşı’ nın kazanılmasından sonra Turancılık düşüncesi tamamen reddedildi. Bütün dünya Türklerini tek bir bayrak altında birleştirmeyi amaç edinen Turancılığın tersine, “vatan kavramı”, bugün üstünde yaşanılan siyası sınırlarla çevrilmiş topraklar olarak kabul edildi.

İslam Birliği (İslamcılık)

İslamcılık, Osmanlı Devleti’ nin bütünlüğünü korumak amacıyla XIX. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle 1877 -1878 Osmanlı – Rusya savaşından sonra, önem kazanan bir düşünce akımıdır.  İslamcılık düşüncesini savunanlara göre; toplumun temel direği dindir.  Din ile millet birdir. Hangi milletten olurlarsa olsunlar bütün Müslümanların halifenin etrafında birleşmesi gerekir. İslamcılar, Osmanlı Devleti’ nin İslam dininin temel esasları olan şeriat esaslarından ayrıldığı için geri kaldığını ileri sürdüler.  İslamcıların bir bölümü şeriattan zerre kadar ayrılma yanlısı değildi. Diğer bir grup ise, batı uygarlığının maddi yanını oluşturan endüstrinin, bilim ve teknolojinin alınmasında bir sakınca görmüyordu. İslamcılık XIX. yüzyılın sonlarına doğru devletin resmi politikası olacak kadar önem kazandı. II. Abdulhamid, İngiltere ve Rusya’nın hâkimiyetleri altında yaşayan Müslümanları, kendilerine karşı kullanmayı düşündü. Fakat bu düşünce devleti kurtarmaya yeterli olamadı. Birinci Dünya Savaşı da, Osmanlı padişahının halife olarak yayınladığı cihad fetvasına rağmen bazı Araplar Türk askerlerine ateş açmaktan geri durmadı. Bu olay Osmanlı Devleti’ nin bütünlüğünü korumada, İslamcılık düşüncesinin başarılı olamadığını açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Osmanlıcılık

Tanzimat döneminin sonlarına doğru bazı Osmanlı aydınları Genç Osmanlılar adıyla bir cemiyet kurdular. Daha sonra siyası faaliyette bulunmaya başladılar. Onlara göre milliyet isyanlarını durdurup ülkenin bütünlüğünü korumak için devletin sınırları içinde yaşayan bütün milletleri Osmanlıcılık düşüncesi etrafında toplamak gerekiyordu. Bunun için dil, ırk ve din farkı gözetmeden herkesin aynı hak ve yetkilere sahip olması şarttı. Bu yapılırsa Osmanlı birliği gerçekleşir ve devlet yıkılmaktan kurtulabilirdi. Bu düşünceler ancak Meşrutiyet yönetiminde uygulanabilirdi.  Genç Osmanlıların çabası ile hazırlanan Kanun-i Esası (Anayasa), Osmanlıcılık düşüncesini temel almıştır. Meclis-i Mebusan’da da bütün milletlere temsil hakkı verilmiştir. Fakat bütün bunlar ülkedeki milliyet isyanlarını durdurmaya yetmedi.  Osmanlıcılık görüşü milliyetçilik akımının güç kazanmasına paralel olarak etkisini kaybetti.